Sesimin Arkasından Koşuyorum

Hoca ikindi ezanını okumaya başlamış. O sırada bazı komşuları evlerinin önlerinde birbirleriyle konuşuyorlar, sanki ezan sesini duymuyor gibi davranıyorlarmış. Aslında O komşular camiye de pek sık gelmiyorlarmış. Hoca sesini biraz daha yükseltmiş, amma bakmış ki fark eden bir şey yok. O tarafa doğru koşmaya ve koşarken de ezanı okumaya devam etmiş.

O komşulardan birkaç kişi Hoca'ya bir şey olduğunu düşünerek yanına koşuşup sormuşlar :
- “Ne oldu Hoca Efendi, niçin koşarak ezan okuyorsun.?”

- “Sesimin nerelere kadar gittiğini merak ettim de; arkasından koşuyorum” demiş.

İnsanlar gibi düşünür

Nasrettin Hoca pazarda dolaşırken, bir papağanın on iki altına satıldığını görünce şaşıp kalarak yanındakilere sormuş:
- “Bu kuş neden bu kadar para ediyor ?”

- “Bu papağandır” demişler, “konuşur.”
Hoca doğru evine gitmiş. Hindisini koltuğunun altına alıp pazara getirmiş.
- “Kaça hindi ?” diye sormuşlar.

- “On beş altın” demiş Hoca.
- “Bir hindi on beş altın eder mi ?” demişler.

- “Görmüyor musunuz !” demiş Hoca; “yumruk kadar papağanı on iki altına satıyorlar.”

- “Onun marifeti var, insan gibi konuşur. Ya seninki ne yapar ?” diye sormuşlar.

- “O düşünmeden konuşur” demiş Hoca ; “Bu da insanlar gibi düşünür.”

Bindiği dalı kesmesi

Nasreddin Hoca, köy meydanındaki koca çınar ağacının üzerine çıkmış, elindeki balta ile bindiği dalı kesmeye başlamış.

Görenler :
-“Aman Hocam, bindiğin dalı kesiyorsun, düşe-ceksin!” diye bağırmağa başlamışlar.

Hoca kesmeye devam ederek seslenmiş:
-“Bu dalı kesenin yere düşeceğini hepiniz akıl ettiniz de , ben size yıllardır ahiretin dalı olan dünyanızı keserseniz cehenneme düşersiniz diyorum, neden hâlâ akıl edemiyorsunuz!!!...”

Oğlumun babası öldü de

Bir gün Nasreddin Hoca’yı siyah elbiseleriyle görenler:

- “Ne oldu Hoca efendi” demişler, “bu gün karalar giymişsin?”

- “Oğlumun babası öldü de ...” demiş Hoca, “O'nun yasını tutuyorum.”

Su dediğin böyle olur

Nasreddin Hoca bir yaz günü yolculuk ederken, öğle vaktine doğru bir hayli susar. İlerde bir göl görür. Şöyle kana kana su içmeyi düşünerek gölün kenarına gelir, avucunu doldurur, hızla bir kaç yudum yutar; amma midesi bulanır, tükürmeye çalışır. İlk defa karşılaştığı bir su olan Acıgöl'ün sodyum sülfatlı suyu midesini berbat etmiştir.

Hoca civarda aranırken küçük bir su kaynağına rastlar. Suyun tatlı su olduğunu anlayınca, önce ağzını iyice çalkalar, sonra da kana kana su içer, Eşeğini de sular.

Şakır şakır dalgalanan Acıgöl'e şöyle bir bakar, su içtiği kaynaktan avucunu doldurarak gölün kenarına gelir;

- “Cimri zenginin zekâtsız malı gibi şişinip durma!... Su dediğin böyle olur” diyerek avucundaki suyu şak diye gölün yüzüne savurur.

Hamam bahşişi

Hoca bir gün hamama gider. Hamamcılar onunla hiç ilgilenmez, eski bir peştamal, yırtık bir havlu verirler. Hoca sesini çıkarmaz. Hamamdan çıkarken uzatılan aynaya yüklüce bir bahşiş bırakır.

Bir hafta sonra aynı hamama geldiğinde, bu kez büyük ikramlar görür, fakat çıkarken aksine pek az bir bahşiş bırakır.

-“Efendi” der hamamcılar, “gösterdiğimiz o kadar ilgiye, saygıya karşı bu kadarcık mı bahşiş verilir?”

- “Bugün verdiğim, geçen haftanın bahşişiydi” der Hoca, “geçen hafta verdiğim de bugünkü hizmetinizin karşılığıydı. Böylece ödeştik !”

Sahibi ölmüş eşek

Akşehir`in en iyi avcılarından birisi silahını kuşanmış, ava gitmiş. Her ava gidişinde birkaç tane kurt vuran avcının akşam geç vakit olup halen dönmediğini öğrenen oğlu, komşularıyla beraber onu aramaya gitmiş. 

Ormanda bir ara eşeğinin anırması duyulmuş. O tarafa doğru koşmuşlar. Biraz ileride avcının soğuk vücuduyla karşılaşmışlar. Baktıklarında birkaç saat evvel eceli ile öldüğünü anlamışlar. Tüfeği de yanında hazır duruyormuş. Eşeğin sesinin geldiği tarafa doğru bakmışlar ki kurt sürüsü eşeği boğmuş yiyorlar.

Nasreddin Hoca yapacak bir şey olmadığını görünce, eşeği hızla yemekte olan kurtlara doğru seslenmiş;

- Yiyin bakalım yiyin. Buldunuz sahibi ölmüş eşeği!

Kokusunu ne yapacaksın?

Nasreddin Hoca'nın yanında seslice yellenen biri, kabahatini örtbas edebilmek için ayağını tahtaya sürtmeye başlamış. Hoca gülümsemiş;

- Haydi sesini uydurdun diyelim. Ya kokusunu ne yapacaksın?

Hanımından korkmayan ayağa kalksın

Nasreddin Hoca bir vaazında annelerin evlatları ve kadınların kocaları üzerindeki haklarından bahsediyordu...

- "Ey cemaat, içinizde karısından korkmayanlar ayağa kalksın" demiş. Herkes ayağa kalkmış. Hoca şaşkın şaşkın bakınırken, cemaatten biri:

- "Hoca efendi, yalnız sen ayağa kalkmadın. Demek, karısından korkan bir tek sensin!" demiş.

-"Çok haklısın", demiş Hoca. "Allah, saliha kadınların kocalarına öyle mesuliyetler yüklemiş ki, o sorumluluklarım aklıma gelince yerimden kımıldayamadım!"

Cuma Namazı

Nasreddin Hoca, eşeğine binmiş kasabaya gidiyormuş. Yolda bir tanıdığı sormuş:
- Hayrola Hoca, nereye böyle?
- Cuma namazına gidiyorum.
- Nasıl olur, bu gün salı Hoca, altındaki eşeği göstererek:
- Böyle bir eşeğin olursa, ancak salıdan yola çıkıp, cuma namazına yetişebilirsin.

Allah'ın Rahmeti

Nasrettin hoca birgün camdan yağan yağmuru seyrediyormuş. Yağmurdan kaçan bir adama gözü takılmış. Camı açmış adama bağırarak ;
- Neden Allah'ın rahmetinden kaçıyorsun demiş. Adam hocaya cevap vermeden kaçışına devam etmiş. Ertesi gün adam camdan yağmuru seyrederken Hoca dışarda yağmurdan kaçıyormuş. Bunu gören adam Hocaya:
- Hocam Allah'ın rahmetinden kaçılır mı? Neden kaçıyorsun? 
Hoca cevap vermiş:
- Allah'ın rahmetine basmamak için kaçıyorum.

Cenazenin Neresinde Gitmeli?

Yine bir gün komşudan biri vefat etmişti.Herkes işi bırakıp cenazeye gitmişti. 
O sırada bir adam Nasreddin Hoca'ya yaklaşarak; "Hocam size sorum olacak" der ve şöyle devam eder:
-Acımız fazla büyük elbette sabretmeli, cenaze gotürürken neresinde gitmeli? Hoca:
-Elbette sonu budur her kulun, tabutta bulunma da nerde isterse orda bulun!

Eşeğe mi İnanıyorsun Bana mı?

Bir gün Nasreddin Hoca nın komşusuna eşek lazım olmuş. Hocadan istiyim demiş.ve hoca nın kapısını çalmış hoca kapıyı açmış.
-ne oldu ?demiş
komşusu
-eşeğini alabilirmiyim hocam ? demiş
hoca
-eşek evde değil. demiş
komşusu tam gideyim derken eşek anırmış
komşusu
-eşek hani evde değildi .demiş
hoca bu durur mu:
bana mı inanıyorsun yoksa eşeğe mi ? demiş

Benim yerime seni götürür belki

Hoca Nasreddin ölüm döşeğindeymiş. Karısını çağırmış. 
-Hanım en güzel elbiselerini giy, iyice kokular sürün, tak takıştır yanıma gel otur. 
-Ayol hoca delirdin mi sen. Bu durumdayken ben nasıl süslenirim?
-İyi ya azrail gelince belki beğenip benim yerime seni götürür.

Nezleyim de

Timurlenk, Akşehir'de karargah kurulunca şehir halkı adına Nasrettin Hoca ile eşraftan iki zat hatır sormaya gittiler. Kahveler içilip sohbet edildikten sonra, Timur sormuş :
- Karargahımı nasıl buldunuz?
Beylerden biri cevap vermiş :
- Çok güzel ama fena bir koku var!
Timur fena halde kızmış, yanındakilere " Alın şu adamı, boynunu vurun" demiş ve öteki beye dönmüş :
- Koku var mı?
Adam korkusundan :
- Ne münasebet efendimiz, misk-ü amber kokuyor, deyince Timur gene kızmış :
- Neresi misk kokuyor dalkavuk herif! Alın şununda boynunu vurun!
Sonra aynı soruyu Hoca'ya sormuş. Hoca bakmış pabuç pahalı yapıştırmış cevabını :
- Vallahi hükümdarım ne diyeyim, nezleyim burnum koku almıyor.

Hocanın Veremediği Hutbe

Hoca kürsüye çıkmış hutbe verecek ama aklına bir şey gelmiyor sonra halka dönerek :
Ey ahali siz benim söz söylemekten aciz olmadığımı bilirsiniz ama aklıma bir şey gelmiyor. O arada kürsünün önünde oturan oğlu baba aklına birşey gelmiyorsa kürsüden inmekte mi aklına gelmiyor ?

Minarenin şerefesine hamam

Cemaatten biri, yatsı ezanını okumak için minareye çıkmış. Kısık sesiyle, ezanı okumaya başlamış. Sesini, minarenin dibindekiler ancak duyabiliyorlarmış. Adam ezanı bitirip, aşağıya indiğinde, Nasreddin Hoca adama:
- Okuduğun ezanı burada biz zorla duyduk. Sesinin zayıf olduğunu bilmiyor muydun? demiş.

- Hocam, dün hamama gitmiştim. Kimsecikler yoktu. Orada bir ezan okudum ki gümbür gümbür sesim çıkıyordu. demiş adam.

- Öyleyse bir hayır sahibi çıkıp da minarenin şerefesine hamam yaptırana kadar, sen bir daha minarede ezan okuma. demiş Hoca.

Sen mi Satacaksın Yoksa Ben mi ?

Geçim derdi bu ya ! Hoca da sıkıntıya düşmüş. Turşu satıp geçimini temin etmek istemiş. Hanımının hazırladığı lahana turşusunu eşeğine yükleyip düşmüş yola... Mahalle aralarına girmiş. Sokak sokak dolaşıp satmaya başlamış. Onca gün geçmiş. Fakat bir gün olsun Hoca şöyle gönlünce "Turşu.." diye bağıramamış. Ağzını açtığı anda eşeği de ağzını açmış. Hoca'dan baskın çıkıp başlamış "aiii, aiiii..." diye anırmaya!.. Hoca bir türlü fırsat bulup da ağzını istediği gibi açamamış. Günlerden bir gün , Hoca yine turşu satmaya çıkmış. Bir sokağın başına gelip, "Turşu.." diye bağıracak olmuş. Ama eşek her zaman olduğu gibi yine ağzını açıp baslamış anırmaya. Hoca'nın sinirleri iyice gerilmiş. Bir "Lahavle!" çekip eşeğin kulağına eğilmiş. 
"Hey uzun kulak !" demiş. "Turşuyu sen mi satacaksın, yoksa ben mi?"

El Elin Eşeğini..

Subaşının eşeği kaybolmuş. Eşeğin bulunması için herkes seferber olmuş. Bu arada nasıl olmuşsa, Hoca da aralarına katılmış. Subaşının adamları Hoca'ya : "Efendi, hepimiz birer yana dağılıp eşeği arayacağız. Sen de şu bağların arasına bakıver."
Hoca başlamış eşeği aramaya... Türkü söyleyerek bağların içine dalmış. O sırada birkaç adama rastlamış. Adamlar :
" Efendi, burada ne ararsın böyle ? " diye sormuşlar.
Hoca : 
" Subaşının eşeğini ararım " demiş. Adamlar hayretle : 
" Bu nasıl arama !" demişler. 
" Türkü söyleyip geziyorsun sen ? "
Hoca gülmüş:
" Eee !" demiş. " El elin eşeğini türkü söyleyerek arar... "

Sesi Yarın Çıkar

Hoca ile öğrencisi İmad, bir gece eve dönüyorlarmış. Bir evin kapı kilidini törpüleyen iki hırsız görmüşler. Hoca, gece vakti yanındaki çocukla belaya düşmek istememiş. İmad'la oradan hemen uzaklaşmaya çalışmış. 
Hızlı hızlı giderlerken İmad sormuş:
"Hocam o adamlar kapının önünde ne yapıyorlardı ? "
Hoca:
" Saz çalıyordu. " demiş..
İmad üstelemiş : 
" Peki ama sesi neden hiç çıkmıyordu? "
Hoca:
"Onun sesi yarın çıkar evlat! " diye cevap vermiş.

Yemek Benim Değil

Hoca bir gün tavuk kızartması yiyormuş. Adamın biri çıkagelmiş. Hoca'yı böyle iştahlı görünce:
"Hoca, pek imrendim bir parça da bana ver." demiş.
Hoca bıyık altından gülüp : 
" İsteğin başım üstüne ama ne yazık ki veremem, çünkü bu yemek benim değil, karımındır ." demiş.
Adam :
" Öyle mi ? Ama sen yiyorsun ya" demiş.
Hoca:
" Ne yapalım ?" demiş. "Bana 'Ye' diye verdi. 'Başkalarını çağır da yedir.' demedi. " 

Yüzme Biliyordun Değil mi ?

Hocanın iki karısı varmış.
Bir gün "En çok hangimizi seviyorsun?"diye sorarlar hoca söylemek istemez.

Yeni karısı:
-ikimizde göle düşsek,önce hangimizi kurtarırdın? demiş.

Hoca eski eşine, "Sen biraz yüzme biliyordun değil mi?" der.

Hiçlik Makamı

Nasrettin Hoca'ya sormuşlar:
“Kimsin?”
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.”
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca:
...“Sen kimsin?”
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasrettin Hoca.
“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam.
“Daha sonra?” diye üstelemiş Hoca.
“Vezir” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın?”
“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
“Peki, ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş:
“Hiç.”
“Daha niye kabarıyorsun be adam. Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: "Hiçlik makamında!”

Bahar mı Kış mı ?

Bir sohbet anında birisi Hoca'ya:
" Hocam , şu insanlar çok garip, hatta nankör. Kimi kışın soğuktan , kimi yazın sıcaktan şikayet ederler. "
Hoca kaşlarını çatarak : 
"Sus be adam!" demiş. " Bahara bir şey diyen var mı ?"

Kedi Baltaya Ne Yapacak ki ?

Hoca, birkaç kez evine ciğer almış. Hanımı pişirsin de afiyetle yiyelim diye. Ama her seferinde sofrada önüne başka yemek çıkmış. Hoca artık dayanamamış.
Hanımına:
" Hatun, kaç seferdir eve ciğer getiriyorum. Bir türlü yemek kısmet olmuyor. Ne oluyor getirdiğim bu ciğerlere ? "
Hanımı: 
"Sorma efendi, getirdiğin ciğerleri hep kedi kapıyor."
Hoca bu cümleyi duyar duymaz yerinden kalkmış. Kapı ağzında duran baltayı kapmış. Sandığa koymuş. Sandığı kitlemiş. Anahtarı da cebine atmış. 
Hocanın bu yaptığına pek anlam veremeyen hanımı: 
" Efendi ! Baltayı kimden saklıyorsun ? " diye sormuş.
Hoca hanımına dönüp:
" Kediden" demiş.
Hanımı:
" Ayol kedi baltaya ne yapacak ki ? "
Hoca :
" Hatun hatun ! iki akçelik ciğeri kapan kedi, kırk akçelik baltayı kapmaz mı ? "

Cuma Öldü

Adamın biri ölmüş ve oğlu Nasreddin Hoca'ya gitmiş ve sormuş " Babam cuma günü öldü. Öbür tarafta nasıl karşılanır." demiş. Hocada sormuş "Namaz kılarmıydı"
Oğlu "Hayır ama cuma günü öldü." demiş. 
Hoca "Hovardalığı varmıydı?" demiş. 
Oğlu "Evet ama cuma günü öldü." 
Hoca "Hırsızlık yaparmıydı."
Oğlu "Evet ama cuma günü öldü." Hoca bu sefer sinirlenmiş "Cuma günü ellemezler ama cumartesi gerekeni yaparlar!" demiş.

Nasreddin Hocanın Balıkları

Nasreddin Hoca'nın canı çok balık çekmiştir. Akşam yemeği için biraz balık satın alır. Akşamleyin karısı, ona akşam yemeği olarak çorba ile pilav verir. "Balık nerede?" diye sorar Hoca.

"Aa, onu kediniz yedi! Kötü bir hayvandır o!" der karısı.

Nasrettin Hoca çok kızar. Kedi ile karısını, evinin yanındaki dükkana götürür ve kediyi dikkatle tartar. Sonra karısına döner ve, "Balığım, üç kilo ağırlığındaydı. Bu kedi de üç kilo geliyor. Balığım buradadır, diyorsunuz. O halde kedim nerededir?!" der.

Düşmesem de İnecektim

Nasreddin Hoca bir gün eşeğini koştururken düşer.
Onu düşerken gören çoçuklar:
- A… Nasreddin Hoca eşekten düştü. Nasreddin Hoca eşekten düştü!.. Diye alaya alırlar.
Nasreddin Hoca, hiçbir şey olmamış gibi:
- "Önemi yok çocuklar." der. "Düşmesem de zaten inecektim."

Esneme

Günün birinde Hoca bir köye gitmiş. Akşam olmuş. Hoca'yı köy odasına almışlar. Hiç kimse de bir ikramda bulunmamış. Hoca iyice acıkmış. Karnı açlıktan zil çalmaktaymış. 
O sıra birisi sormuş:
" Hocam, insan neden esner ? "
Hoca:
" Vallahi ya açlıktan ya da uykusuzluktan" demiş.
O sıra Hoca esnemiş. Esnemesinin ardından karnını tutarak: 
" Ama benim uykum yok!" demiş.

Sen de Haklısın

Kadılık yaptığı sırada Nasreddin Hoca'ya bir adam gelip başından geçen bir olayı anlatmış. Giderken sormuş :
- "Haklı değil miyim Hocam ?"
- "Haklısın," demiş Hoca.
Biraz sonra başka biri gelmiş, aynı olayı kendi yorumuna göre anlatmış. Sonra sormuş:
- "Haklı değil miyim Hocam ?"
Ona da :
- "Haklısın," demiş Hoca.
Adam gittikten sonra karısı içerden seslenmiş :
- "Efendi ikisine de haklısın dedin, birisi haksız olmalı değil mi ?" dediğinde;
- "Sen de haklısın Hanım" demiş Hoca.

Kıyamet Ne Zaman kopacak

Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:
- "Kıyamet ne zaman kopacak ?"
- "Karım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet kopacak," demiş. 

İçinde Ben de Vardım

Hoca bir gün arkadaşıyla konuşuyormuş arkadaşı demiş ki: 
-"Ya hocam dün sizin evden bir ses çıktı. Neydi o?" Hoca: 
-"Hiç sadece hanımla biraz tartıştık kavuğum merdivenlerden yuvarlandı", demiş. Arkadaşı: 
-"Yahu hocam hiç kavuktan bu kadar ses çıkar mı?", demiş. Hoca da: 
-"Ya anlasana içinde ben de vardım", demiş.

Sahuru da Yemezseniz

Nasreddin Hoca'nın, ailece oruç tutmayan bir komşusu varmış. Ama adam hep sahur yemeği hazırlattırır, çocuklarını da sahura kaldırır, hep beraber yerlermiş.
Sonunda karısı dayanamamış. Hocaya danışmaya gitmiş;
- "Bizde ne kocam, ne ben ne de çocuklardan oruç tutan kimse yok. Kocam ısrarla bana güzel yemekler yaptırıyor, hep beraber sahurda yiyoruz. Oruç tutmadığımıza göre ne diye her gece sahura kalkalım ?"
- "Öyle konuşma hanım" demiş Hoca , "namaz kılmıyorsunuz, oruç tutmuyorsunuz, sahur da yemezseniz Müslümanlığınız nasıl belli olacak !"

Getir Abayı, Al Semeri

Nasreddin Hoca'nın köyünden bir adam, eşeğiyle bahçesine doğru giderken çalılıkların önünde durmuş. Eşeğini de bir ağaca bağlamış. Abasını çıkarıp eşeğin semerinin üzerine koymuş. Abdest bozmak için kuytu bir yere gitmiş. O sırada birisi abayı alıp kaçmış.
Adam geri döndüğünde abasının yerinde yeller estiğini görünce, eline bir sopa alıp, eşeğini hem acımasızca dövüyor, hem de kötü kötü söyleniyormuş. 
O sırada bahçesine gitmekte olan Nasreddin Hoca olayı görmüş, Adama;
- "Dur bakalım" demiş, "Ben şimdi ona gösteririm."
Hemen eşeğin semerini indirip yere koymuş. Yularını çözüp boynuna sarmış. Eşeğe kuvvetli bir sopa yapıştırarak;
- "Sana semer memer yok, getir sahibinin abasını, al semerini." Demiş.

Dostlar Alışverişte Görsün

Nasreddin Hoca ibadette ihlâsın önemini anlatır: "Huşu ile ibadetinizi yapın. Esas kâr ondadır. Yoksa riya karışan ibadetle kâr değil, belki de zarar edersiniz" diye vaazlarında anlatırmış. O kadar zahmete katlanıyorsunuz kârlı çıkmalısınız dermiş.
Cemaatin kayıtsızlığı karşısında bu hususu çarpıcı bir misalle onlara anlatmak istemiş. 
Evlerden yumurtanın dokuzunu bir akçeye almış. Pazara götürüp, onunu bir akçeye satmış.
- "Bu ne biçim ticaret, Hoca !" demişler.
- "Bir öteki satıcılara bakın, bir de bana" demiş, "amacım kazanmak değil, yeter ki dostlar alışverişte görsün." 

Saz Çalma

Bir gün Hoca'ya sormuşlar : 
- "Saz çalmayı bilir misin?"
- "Bilirim" demiş.
- "Buyur, çal bakalım" diyerek eline bir saz tutuşturmuşlar. Hoca mızrabı almış, perdelere basmadan tellere vurmaya, tuhaf sesler çıkarmaya başlamış.
- "Saz böyle mi çalınır a Hoca?" demişler, "parmaklar perdeler üzerinde gezdirilir, mızrap tellere
vuruldukça da sazdan makamlara göre ses çıkar."
- " Perdeleri bulamayanlar öyle çalar" demiş Hoca; " Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum! Ne diye boşuna gezineyim."

Büyük Kapı

Nasreddin Hoca Konya'da gezerken büyük bir yapı görmüş. Durmuş, yapıyı seyrederken binanın kapıcısı Hoca'ya sormuş :
- "Efendi, ne diye öyle bön bön bakıyorsun?"
- "Burası nedir? Anlamak istedim" demiş Hoca.
Kapıcı, alay etmek için :
- "Değirmen" demiş.
Nasreddin Hoca soruvermiş :
- "Bu değirmende çalışan hayvanlar da burası kadar kocaman mı?" 

Mesele Çatallaştı

Kasabalılar, Nasreddin Hoca'ya Kadı'dan yakınmışlar : "Kadı efendi çok menfaatçi bir adam. Aynı suça bazen beraat, bazen de çok ağır ceza veriyor. Hak hukuk tanımıyor, nereden menfaati varsa o taraftan oluyor. Münafık bir adamdır. Bundan nasıl kurtuluruz" demişler.
Hoca durumu mülki amirlere bildirmişse de, onları pek inandıramamış. "Nasıl ispat edersin"? demişler.
Hoca'mız, Kadı efendinin tanımadığı bir müfettişin kendisine gönderilmesini ve beraberce Kadı'yı ziyaret etmelerinin yeterli olacağını mülki amire, (vali'ye) anlatmış. Kabul etmişler.
Kararlaştırılan günde müfettiş bey kasabaya, Nasreddin Hoca'nın konuğu olarak gelmiş. Kimliğini gizli tutarak, kasaba eşrafından beş altı kişiyle beraber kadı efendiyi ziyarete gitmişler.
Hoş beşten sonra, Hoca , Kadı efendiye : 
-"Efendi" demiş. "Kırda sığırlar yayılırken bir alaca inek, -sanırım sizinki- bizim ineği karnından boynuzlayıp öldürmüş. Buna ne gerekir ?"
- "Bunda sahibinin ne kabahati var ?" demiş Kadı, "hayvandan kan davası edilmez."
Hoca sözünü değiştirmiş:
- "Yok yok yanlış söyledim, bizim inek sizinkini öldürmüş !"
Bunu duyan kadı efendi hızla yerinden kalkıp, raftaki Kanun kitabına uzanırken;
- "Haa mesele şimdi çatallaştı, bakalım kara kaplı kitap ne diyor?" demiş. 

Küçük Yangınlara Karışmam

Kasabanın en zenginlerinden olan Murat ağa, kendisinin çok akıllı olduğu için servet sahibi olduğunu sanırmış, millete de zekasından dolayı hep hava atarmış.
Cumadan cumaya camiye gelir başka zamanlar pek uğradı görülmezmiş. Caminin yakınında, etrafı sağlam taş duvarlarla çevrili, içinde çok çeşitli meyve ağaçları olan büyük bir bahçe içinde, üç katlı kocaman bir evi varmış.
Süslü ve pahalı elbiseler giyer, gururla dolaşırmış. 
Nasreddin Hoca'nın cuma vaaz ve hutbelerini dinledikten sonra, vaaz işine gelmiyorsa;
-"Hoca, sen dünya işlerine karışma, din işi ayrı, dünya işi ayrı" der bilgiçlik taslarmış.

Bir gün Murat ağa'nın evinde yangın çıkmış. O sırada cemaat öğlen namazından çıkmaktaymış. Murat ağa camiye doğru koşup, Nasreddin Hoca'ya ve cemaate hitaben: 
- "Aman Hocam yetişin! Evimden alevler çıkıyor. Şu yangını söndürelim" diye feryat eylemiş.

Hoca sakin ve aldırışsız bir sesle: 
- "Bak komşu, Kırk yılda bir de olsa bugün senin sözünü dinleyelim. O yangın bizim asla karışmamamızı istediğin bir dünya işidir. Hem meraklanma. Ev birkaç saat içinde kül olur ve yangın da söner. Ahirette, ateşten bir evde sonsuz yaşamaktan korkmayan, senin gibi cesur, yiğit, zengin, akıllı bir adamın böyle ufak bir yangın için telâşı da ne demek olur!" demiş.

Ne Tatlı Var, Ne Börek

Nasreddin Hoca öğlen namazını kıldırıp evine gelmiş. Öbür camiden gelen bir cenaze alayı sokakta belirmiş. Cenazenin arkasından giden akrabaları üzüntü içinde dövünüyorlarmış: 
- "Karanlık yerlere gidiyorsun! Gittiğin yerde ne ışık var, ne ateş!... Ne tatlı var, ne börek!..." 
Hoca, karısına : 
- "Hanım hanım, çabuk kalk kapıyı sürgüle! Bu cenaze mutlaka bizim eve geliyor!" demiş.

Deli Dolu Aktığın İçin

Sıcak bir yaz günü , Nasreddin Hoca seyahate çıkmış. Yol kenarındaki hayrat çeşmeden su içip, elini yüzünü yıkayıp biraz serinlemek ve Abdest tazelemek istemiş. Bakmış ki çeşmenin borusuna bir odun parçası tıkalı. Odun ıslanıp şiştiğinden yerinden kolay çıkmıyor. Hoca epeyce uğraşmış, baya zorlamış ve tıkaçı kuvvetle çekerek çıkarmış. Kenara çekilmesine fırsat kalmadan, tazyikli bir şekilde borudan fışkıran su elbiselerini ıslatmış. Hoca çeşmeye şöyle bir bakarak söylenmiş;
- "Anlaşıldı, anlaşıldııı! O kazığı böyle deli dolu aktığın için ağzına tıkamışlar!"

Tembellik Edeceğine Çift Sür

Nasreddin Hoca sabah namazını kıldırmış evine gelmiş, Hanımına :
- "Hanım, ben azcık divanda uzanıp, sonra kalkıp çift sürmeye gideceğim, bir saat kadar sonra beni kaldır." Demiş.
Bir saat sonra Hanımı arada bir Hocaya seslenmiş. Bakmış hoca hiç umursamıyor tembellik ediyor : 
- "Efendi" demiş, "bugünkü uyuşukluğunla kaplumbağalar bile seni geçti."
Hoca hareketlenmiş, hazırlanmış, tarlaya varmış. İşe koyulmuş. Çift sürerken pulluğun önünde bir kaplumbağa görmüş. Kımıldamadan öylece durup duruyor. Devam etse kaplumbağayı canlı canlı toprağa gömecek.
Seslenmiş : 
- "Hey kaplumbağa" demiş, "bakıyorum buraya benden evvel gelmeyi becermişsin; Amma, öyle tembellik edeceğine bana bak da çift sürmesini öğren !"

Körüğün Havası

Nasreddin Hoca körüğü ile ateş yakar, içine böcek, fare vs. girmesin diye kullandıktan sonra körüğün ağzını tıkayıp duvara asarmış. Bu hareketi insanların dikkatini çekmiş.
- "Körüğün ağzını ne için tıkıyorsun Hoca?" diye sormuşlar.
- "Yaa!, tıkamayayım da içindeki onca hava boşa mı gitsin" demiş Hoca, "ben savurganlıktan hoşlanmam!

Yanında Eşek Bulundursun

Nasreddin Hoca, eşeğini mahkeme kapısına yakın bir yere bağlayıp pazara alışverişe gitmiş.
O sırada kadı, hilekâr bir satıcıyı yargılamış, Merkebe ters bindirerek şehirde dolaştırılma cezası vermiş.
Suçluyu, kapının yakınındaki Hoca'nın eşeğine bindirip gezdirmeye başlamışlar. Hoca çarşı içinde mübaşirin gezdirdiği suçlu adamı görmüş, ses çıkarmamış. Mübaşir eşeği aldığı yere götürüp, aynı şekilde bağlamış.
Birkaç saat sonra Hoca ellerinde paketleri ile eşeğinin yanına doğru giderken, birde bakmış ki aynı suçluyu bir daha eşeğine ters bindirmek üzereler. Bu sefer yeter artıık demiş ve müdahale etmiş.
Suçluya dönüp sinirli ve yüksekçe bir sesle :
- "Ya, hilekâr esnaflıktan vaz geç, ya da yanında bir eşek getir" demiş

Heybe Bulunmasaydı

Nasreddin Hoca bir köyde misafirken heybesini yitirmiş. 
Köylülere:
- "Ya heybemi bulun, ya da ben yapacağımı bilirim" demiş.
Köylüler telaşlanmışlar, korkmuşlar da. Arayıp taramışlar, sonunda heybeyi bulup Hoca'ya getirmişler. Köyden ayrılırken de :
- "Hocam" demişler, "heybeyi bulmasa idik ne yapacaktın ?"
Hoca şöyle bir elini sallayıp :
- "Hiç" demiş, "evde eski bir kilim vardı, gidince onu bozup heybe yapacaktım !"

Minarenin Sırrı

Nasreddin Hoca Konya'ya gidiyormuş. Yolda, Konya'ya gitmekte olan Sivrihisarlı bir hemşerisiyle karşılaşmış. Selâmlaşmışlar konuşmuşlar, birlikte yola koyulmuşlar. 
Konya'ya yaklaşırlarken Sivrihisarlı adam yüksek minareleri görünce hayret etmekle birlikte merakla sormuş.
- "Hoca efendi, şu sivri yüksek minareleri acaba nasıl yaparlar ?"
Hoca hafifçe gülümsemiş:
- "Kuyuların içini dışına çevirirler, olur biter !"
Adam :
- " Nasıl çevirirler" diye sorunca ;
Hoca şöyle cevap vermiş :
- " Ben imamım, mimarların işine karışamam." 

Kaybedilenlerin Değeri

Nasreddin Hoca kasabanın pazarına gitmiş. Eşeğini bir yere bağlamış. Alış veriş yapmış. Döndüğünde eşeğini bağladığı yerde bulamamış. Hiç vakit kaybetmeden bir tellâl tutmuş. Şöyle bağırtmaya başlamış :
- "Eşeğimi kim bulup getirirse, semeriyle, yularıyla ve üstündeki her şeyle beraber eşeğimi ona vereceğim."
- "Hoca efendi" demişler, "eşeği bulana verecek olduktan sonra ne diye arıyorsun ?"
- " Kaybolan şeyi bulmanın keyfini bilmezsiniz siz!" demiş Hoca;
"Eşeği bulup getirene mükâfat olarak o eşek yeter."
"Gençliğimi bulup getirene bütün servetimi veririm."
"Cenneti bulsam, canımı da veririm."